CİNSİYET KİMLİĞİ UYUMSUZLUĞU (CİNSEL KİMLİĞİNDEN HOŞNUT OLMAMA)

“Cinsel kimlik” terimi, Hooker ve Stoller tarafından 1960’lı yıllarda ilk kez kullanılmıştır ve “bir cinsiyete ait olma temel inancı” olarak tanımlanmıştır. Kohlberg (1966) ise cinsel kimliği, çocuğun cinsiyetler arası farklılıkları doğru şekilde ayırt edebilme yeteneği olarak tanımlamıştır (Zucker, 2005). Bu tanımlamalar neticesinde cinsel kimlik kazanımının hem bilişsel hem de duygusal bir farkındalık süreci içerdiği vurgulanmaktadır.

Yaşamın ilk yıllarında çocuklar, kendi cinsiyetlerini fark etmeleri ile toplumun bu cinsiyetlere atfettiği rol davranışları gözlemleyerek gelişmektedir. Ortalama 30 aylıkken çocukların kendi cinsel kimliklerini anlamaya başladığı, 3 yaşına gelen çocukların ise cinsiyete özgü temel davranışları sergilediği belirtilmektedir (Martin ve Ruble, 2009; akt. Özsungur, 2010).

Bireyler genellikle, biyolojik cinsiyetine özgü davranışlar geliştirmekte ve sergilemektedirler. Ancak cinsel kimliğinden hoşnut olmayan kişiler beden anatomilerinden farklı olarak kendilerini karşı cinsiyete ait hissedebilmektedirler. (Davison ve Neale, 2004).

‘Cinsiyet Kimliği Disforisi’ (gender dysphoria), bireyin kendini doğuştan gelen cinsiyetinden farklı bir cinsiyette hissetmesi olarak tanımlanmaktadır (Başar, 2012). Kişide kendi cinsiyetinden şiddetli bir şekilde rahatsızlık duyma ve karşı cinsten olduğuna ısrar etme davranışları gözlemlenmektedir. Kızlarda hafif “erkeksi” ya da erkeklerde “kızsı” davranışların olması yeterli değildir. Örneğin, bir erkek çocuğunun oje veya ruj sürmek istemesi veya bir kız çocuğunun “evcilik” oynamak yerine “futbol” oynamayı sevmesi tek başına bir anlam ifade etmez.

‘Cinsiyet Kimliği Disforisi’, sıklıkla erken çocukluk döneminde fark edilir. Aileler, çocuklarının sosyal alanda yaşanabilecek olası zorluklarla baş etme stratejilerini geliştirmeleri ile ilgili bir uzmandan destek alabilirler.

Gülçin YALÇIN

Uzm. Klinik Psikolog, Psikoterapist